Erdoğan ILDIZ    Aydınlık Gazetesi - Makale İletişimİletişim
 
 

 Giriş  Yayınlar Genel Açıklama Sayfası
  Mesleki 
 
  Felsefi
  Hikaye
  Şiir

 Hikayelerim 1
Sayfalar
İçindekiler
1 2 3 4 5
6 7 8 9 10
11 12 13 14 15
16 17 18 19 20
21 22 23 24 25
26 27 28 29 30

 

 

  

02/10/2000

Asker bavulu

 

 

Kapalı çarşıda bir çok halıcı dükkanı olan patronun dükkanlarında yancılık yapan, askerliğini yapmamış çocukların askerlik vakti gelince,patron her defasında tüm personeli toplar Kumkapıda askere veda yemeği verirdi. Patron özellikle yancı kadrosuna verilen yemeklerin neşeli geçmesine özen gösterirdi. Yancıları çocukluktan alıp yetiştirdiği için üzerlerinde çok emeği vardı. Onları evladı gibi görürdü. Yancılar bir halı dükkanının temel direği olan elemanlardı. Dükkanın düzeninden,gelen müşteriye satıcıların istediği doğrultuda mal açıp kapamadan sorumluydular. Yancılar geleceğin satış kadrosunun doğal elemanıydılar. Asker dönüşü kendini yetiştirmiş olanların satış kadrosuna alınması doğal bir eğilimdi.

 

Patron otuz iki yaşına gelmesine rağmen henüz askerliğini yapmamıştı. Eğitimini çalışarak yapmış,üniversite yıllarında pek çok halıcı dükkanı açtığı için askerliği çeşitli nedenlerle ertelemişti. İş hayatındaki yoğunluk askerliğe fırsat vermemişti. Son yıllarda da yurt dışında çeşitli halı depoları açmıştı. Yalnız başına tüm bu işleri idare etmek zorunda kalan patron,bir tarafta vatan vazifesi,diğer yanda da yoğun işleri arasında sıkışıp kalmıştı. Üniversite mezunlarına dört aylık kısa dönem askerlik şansı tanındığında bile işleri bırakıp askere gitme fırsatı bulamamıştı. Tam o sırada hükümet paralı askerlikle ilgili bir kanun çıkardı. İki aylık sıkı bir eğitimden sonra tezkere alabilecekti. Yurt dışında çalışan,işi olan kişilerin askerlik sorununu çözmeye yönelik bu kanun ,yüklü bir gelir kaleminin de hükümet maliyesine girmesini sağlayacaktı. Patronun durumu bu kanundan yararlanmaya çok müsaitti. Hollanda’daki iş yeri üzerinden müracaatını yaptı. İşlemleri tamamladıktan sonra yurda döndüğünde 1980 yılının aralık ayında askere gitmek üzere hazırlıklara başladı.

 

Patron askere gidişine renkli bir hava vermek için yanında çalışan yaşlı mutemedini Tahtakaleye göndererek tahtadan yapılmış tipik bir asker bavulu aldırdı. Bu bavulu askere gidene kadar en yakın müşterilerinin geldiği sarnıçlı handaki mağazasında tutu. Gelen giden bavulu imzalıyor,hatıra olsun diye bir şeyler yazıyordu. Kısa zamanda bavulun içi dışı,her tarafı yazı ve imzalarla dolmuştu.

 

Patron ertesi gün askere gidecekti. Artık kumkapıda asker yemeği patron için verilecekti. Cümbür cemaat Kumkapının yolu tutuldu. Kumkapıda ki restoran da yaklaşık 20 kişi kadardılar. Yenildi içildi,sıra hesap ödemeye gelince sorun çıktı. Patron aynı hafta Amerikalı bir müşterisi ile aynı restorana gelmiş 2 kişi için elli bin lira hesap vermişti. Şimdi hemen hemen aynı şeyler yenilmiş içilmiş hesap bir milyon lira gelmişti. Hesabın beş yüz bin lira civarında  olması gerekiyordu. Garson hesabı % 100 şişirmişti. Patron lokanta sahibini tanıyordu. Garsona rica etti hesabın düzeltilmesini istedi. Garson hesapla tekrar döndüğünde sadece yirmi bin lira kadar bir indirim yapıldığını görünce patron sinirlendi. Garson olaya terbiyesizce bir tepki gösterince, kafası iyi olan yancılardan biri garsona bir kafa attı. Bu bir saatten fazla sürecek genel bir kavganın başlangıcı oldu. Artık restoranda masalar,tabaklar uçuşuyor. Tipik Türk filmlerindeki kavga sahnesi sürüp gidiyordu. Garsonlar ,müşteriler bizim ekip,kim kimle dövüşüyor belli değildi. Kavga restoran dışına da taşmış,sokakta da devam ediyordu. Restoran da ne cam ne çerçeve kalmıştı. O sıralarda İstanbul’da sıkıyönetim uygulaması vardı. Geç vakit olduğu için sokaklar oldukça sessizleşmişti. Polisler gelene kadar kavga devam etti. Polis tarafları kadırga karakoluna götürdü. İfadeler alınırken patronun subay olan ağabeyi,ufak kardeşi ile birlikte karakola geldiler. Kavga sırasında ufak kardeş kavga muhallinden ayrılarak Aksarayda oturan subay ağabeyin yanına gitmiş,o da resmi elbiselerini kuşanarak kadırga karakoluna gelmişti. Sıkı yönetim zamanları askerin forsu yerindeydi.

 

Patronun birkaç adamının gözü şişmişti. Patron restorandan davacı olduğunu söyledi. İfadeler alındı. Doktor raporları getirildi. Sonuçta karakolda işler tatlıya bağlandı. Patron şikayetçi olmayacak,buna karşı restoran da hesabı almayacağı gibi,zarar ziyan istemeyecekti.

 

Olaylı günden bir gün sonra patron asker bavulunu aldığı gibi burdurun yolunu tuttu. Medya bu ilk paralı askerlere Almancı diyordu. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde çalışan paralı kısa dönem askerlik yapmak isteyen kişiler için burdur tahsis edilmişti. Medya burdura çöreklenmiş haber yapacak malzeme peşindeydi. Patron hem birlikte askerlik edecek arkadaşlarını tiye almak hem de enteresanlık olsun diye hem görünümü hem de davranışları ile  bir mizansen hazırlamıştı. Burdura köyünden ilk defa askerlik için çıkan bir köylü çocuğu görünümünde ve tavrında girecekti.

 

Elinde frapan renklere boyanmış tahta asker bavulu başında yana kaykılmış bir köylü şapkası olduğu halde burdura geldi. Medya buna çok şaşırmıştı. “yuh be adam Hollanda’ya gitmiş,bir zırnık değişmemiş,hala babası veya dedesi gibi askere geliyor “ diyorlardı. Teslim olmaya gittiğinde dönem arkadaşları da haline çok güldüler,dalga geçtiler. Saçlar kestirilip,asker elbiseleri de giyilince kimsenin diğerinden farkı kalmadı. İşte o zaman gülme sırası patrona gelmişti.

 

Zaman geçip,herkes bir biri ile kaynaşınca,kimin ne olduğu meydana çıkmaya başladı. Patronun kim olduğunu öğrenenler,başta kro diye tize aldıkları adamı tanıyanlar nasıl feci şekilde işletildiklerini bir birlerine kahkahayla anlatmaya başladılar. Bu şaka komutanların bile kulağına gitti. Sonuçta terhis sırasında bu bavulun etrafında fotoğraf çektirenler artık görünüşe aldanmamanın  önemini anlamışlardı .

 

Erdoğan ıldız

 

 

 

 

1 2 3 4 5 6 7 8
 
 

 
 

17 18 19 20 21 22 23 24
 
 

25 26 27 28 29 30    
 
 


 

© Erdoğan ILDIZ, Her hakkı saklıdır, yazılı izin olmadan çoğaltılamaz ve dağıtılamaz