Erdoğan ILDIZ    Aydınlık Gazetesi - Makale İletişimİletişim
 
 

 Giriş  Yayınlar Genel Açıklama Sayfası
  Mesleki 
 
  Felsefi
  Hikaye
  Şiir

 Hikayelerim 1
Sayfalar
İçindekiler
1 2 3 4 5
6 7 8 9 10
11 12 13 14 15
16 17 18 19 20
21 22 23 24 25
26 27 28 29 30

 

 

  

 

22/10/2000

 

KÜRT MEHMET
 

  


Delikanlı iki senedir hanotçuluk yapıyordu Kapalıçarşı da. Bu işe başladığı 1968 yılından bu yana çarşıda haklı bir üne kavuşmuştu. İyi bir satıcı, ünlü bir hanotçuydu artık. Onu çarşıda hemen hemen her turistik eşya satan esnaf tanıyordu. Mağazalarına müşteri getirsin diye de el üstünde tutuyorlardı. Müşterisi kaliteli oluyordu genellikle. Müşteriyi pahalı otellerden alıyor çarşıda alışveriş yapmalarına yardımcı olarak elde ettiği %20 komisyonla iyi bir hayat sürüyordu. O sıralar her gece bir başka eğlence yerinde vakit geçirdiğinden düzenli bir hayatı da olmuyordu. İstediği zaman çarşıya geliyor, olayların gelişimine göre de genellikle bir turist bayanla çarşıdan ayrılıyordu.

 

Bir gün çarşıdan arkadaşı olan Hilmi isimli genç, delikanlıya gelerek bir ricası olduğunu söyledi. İç bedestende dükkanı olan iki esnaf birlikte Yugoslavya’ ya gideceklerdi. Aslen Yugoslav göçmeni olan bu esnaflardan birinin dükkanında satışlara bakacak elemanı yoktu. İyi bir satıcının bir ay müddet ile dükkanda durmasını istiyorlardı. Delikanlı bu işin kendisine uymayacağını, düzensiz bir yaşamı olduğunu söyledi. Hilmi ısrar ediyordu. Israrlara dayanamayan delikanlı, bazı şartlarım olacak onları kabullenirlerse çalışırım dedi. Birlikte iç bedestene gittiler.

 

Hilmi’ nin bahsettiği esnaflardan Erdoğan ağabeye önce uğradılar, onun tezgahtara ihtiyacı yoktu. O gençleri de alarak doğru arkadaşı Selahattin beyin dükkanına gittiler. Bu dükkanda yaşlı Hilmi amca, toma Mehmet ve gençten bir çocuk bulunuyordu ancak lisan bilen satış yapacak kimse yoktu. Satışları Selahattin bey çat pat İngilizcisi ile yapıyordu. Dükkan iç bedestenin halıcılar tarafı çıkışının kapı ağzındaki köşe dükkandı. Dükkanın satış yapılan üç bölmesinden birine girerek şartları konuşmaya başladılar. Delikanlı durumunu bir daha özetledi. Çalışırsa üç şartı olduğunu söyledi. Bunlar:

 

1.      Geçen yıllarda o ayda yapılan ciroları görecek, bu bir ay için ciro beklentilerini söyleyecekler, selahattin bey döndüğünde bu ciroyu tutturamamışsa haftalık olarak aldığı ücreti dükkana geri ödeyecekti.

2.      İşe geliş gidişine kimse karışmayacaktı.

3.      Haftalık olarak 600 lira alacaktı.

 

Adamlar bu teklif karşısında epeyi şaşırmışlardı. Delikanlıyı tanıyorlar onun beklenen ciroyu yapacağını biliyorlardı. 600 lira yüksek gelmişti. Ancak gencin bu rakamdan çok daha fazla paralar kazandığını bildikleri için ses çıkaramıyorlardı. Bu meblağı o zamanlar hiçbir tezgahtar kazanmıyordu. Esnaf kafası ile olayı surat ile toparladılar. Beklenen cirolar gelmezse haftalık ödemeyeceklerdi. O halde fazla risk var denilemezdi. Bu şartlar en fazla dükkandaki çalışma disiplinini bozacaktı. Hanotçuların çalışma şartlarını ve zampara yapılarını bildiklerinden buna da bir ay katlanmaları gerekiyordu. Ne de olsa kendileri de Yugoslavya’ ya çapkınlık için gidiyorlardı. Anlaşma sağlandı, patronlar vakit kayıp etmeden seyahate çıkacaklardı, delikanlı da ertesi gün işe başlayacaktı.

 

Delikanlı ertesi gün hediyelik bakır dükkanında işe başladı. Satışları hem çok karlı yapıyor hem de epeyi şamatalı iş görüyordu. Mal sattığı kadın müşterileri öpmesi ile kısa zamanda ünlendi. Civardaki esnaf onun satışlarını izlemek için geliyor, dükkanın önü Tulûat tiyatrosu gibi oluyordu. Köşede olan dükkanın iki cephesi tamamen açıktı. Toplanan kalabalık dükkanın içinde olan biteni rahatça görüyordu. Müşteri aldığı malı dükkan girişinde Hilmi babanın oturduğu kasaya öderken en sıkı pazarlıklar burada oluyor, son öpücükler burada alınıyordu.

 

Bir ayın sonunda Selahattin bey döndüğünde cironun üç kart arttığını görünce genci bırakmak istemedi. Mevsimlerden yazdı ve kazanılacak çok para vardı. Genç adam da iç bedestendeki atmosfere alışmış, paraya da fazla önem veren bir yapısı olmadığı için işe devam kararı almıştı. Yaz gırgır şamata ve karlı satışlarla geçerken, bir gün genç adam eski Hollandalı sevgilisinin dükkanın önünden geçerken gördü. Kız çocuğun Samatya’ daki evine yerleşince, çocuğun yaşamı da nispeten düzeldi. Kışa doğru oğlanın sevgilisi rahatsızlanınca onu doktora götürmek, hastasına bakmak için işe geç gitmeye başlayınca patron Selahattin ağabey  mırın, kırın etmeye başladı. Asıl neden başkaydı. Kış aylarına girince turist azalmış, satışlar düşünce gence ödediği haftalık ağır gelmeye başlamıştı.

 

Patronun yüzünü astığı gün delikanlı ceketini aldığı gibi bakırcı dükkanını terk etti. Bakır sattığı zamanlar seyirciler arasında sık sık bulunan biri vardı. Bu kişi Kürt Mehmet’ ti. Dükkanı bedestenden halıcılar tarafına çıkıldığında sağdan ikinci dükkandı. Karşısında yorgancı Celal’ in dükkanı vardı. Bakırcıdan iki dükkan ötede bulunan bu dükkanın ilginç bir öyküsü vardı. Kürt Mehmet Malatyalı idi. Okuması yazması yoktu. Çarşıda sırt hamallığı yaparken, bir tesadüf sonucu bu dükkanın sahibi olmuştu. Bulunduğu dükkan ve karşıdaki yorgancı Celal’ in dükkanını Celal’ in babası hacı işletiyordu. Celal’ in bulunduğu dükkanda yorgan satıyor, karşı dükkana ise yorganlar için pamuk depoluyordu. Hacca gidip geldikten sonra dükkanın birini oğlu Celal’ e diğerini de oğlu Kemal’ e vermiş, işten elini eteğini çekmişti. Kemalin karısı Almanya’ ya işçi olarak gitme meraklısı olduğundan Kemal’ in bu dükkanı işletmeye pek niyeti yoktu. O sırada spor toto dan da Kemal’ e 13 bin lira para çıkınca. Kürt Mehmet hacı oğluna gel bu haram parayı hem de bu dükkanı bana ver ben işleteyim ortak olalım demiş. Mehmet dükkanı yetersiz sermaye ile açınca ne vitrin yaptırabilmiş ne dekor. Dükkan zaten çok küçük, duvarında bir delik gibi duruyor. Akşam giderken dükkanın önünü bir perde ile örtüyor. Dükkan Allah’ a emanet. Kürt Mehmet’ in bir de tezgahtarı var çingene Fikri diye biri, bu Fikri Mehmet’ i çarpıp kaçınca Mehmet iflasın eşiğine gelmiş. Dükkanında 17 adet çarık, çürük, paspal halı var. Mehmet her gün bakırcının önünde hemşehrisi gencin satışlarını seyrediyor, ona kendisine gelmesi için yalvarıyor.

Delikanlı bakırcı dükkanını terk edince doğru Kürt Mehmet’in kapısız penceresiz dükkanına gitti. Çay söyle bakalım Memo dedi. Çaylar gelince, sen benle çalışmak istiyordun değil mi?, diye sordu. Mehmet tasdik edince, delikanlı öyle ise dinle bazı şartlarım var, bunları kabul edersen beraber çalışabileceğiz, diyerek şartlarını sıraladı:

 

1.      Çarşıda diğer halıcılarda ne çeşit mal var iyi öğreneceksin, ben senden şu çeşidi depodan getir dersem koşup o dükkanlardan konsinye alıp getireceksin.

2.      İstediğim çeşidi ben alacağım veya benim isteğim doğrultusunda bulup getireceksin.

3.      Çay kahve söyleme ve paket yapma haricinde hiçbir işe bakmayacaksın.

4.      Satıştan % 15 pirim ile çalışacağım, haftalık, maaş, sigorta vs. İstemiyorum.

5.      Gelişime gidişime de karışmayacaksın.

 

 

Malsız dükkana, transfer parasız, garantisiz, maaş veya haftalıksız bir anlaşma ile çarşının en iyi tezgahtarlarından birini getirme şansını elde eden memo, havalara uçacak gibiydi. Hemen kabul etti. Genç o sırada moda olan topuklu ayakkabısını çıkarıp, duvara ayakkabının topuğu ile bir çivi çaktı. Ceketini astı. İşe başlamıştı. Aynı gün akşama doğru kalabalık bir Alman grubu dükkanın önünden geçerken delikanlı bunları bir takım esprilerle durdurup dükkana soktu. Kısa bir süre içinde 30 yaşın altında olan bu gençlerle sıkı bir arkadaşlık kurup dükkanda bulunan 17 halıyı ve memo’ nun bulup geldiği birkaç halıyı daha sattı. Dükkanda mal kalmamıştı. Delikanlı memo’ nun şaşkın bakışları altında Almanlarla beraber çarşıyı terk etti. İlk iş gününde dükkanı sıfırlamıştı.

 

Ertesi gün boş dükkanı diğer halıcı esnaftan konsinye topladıkları halılarla doldurdular. Genç adam bir müddet sonra Karamürsel’ de olan Amerikan hava üssündeki subayları dükkana bağladı. Dükkan artık dolup taşıyordu. Bu Amerikan üssünde 4000 civarında Amerikalı yaşıyordu ve personel sık sık değişiyordu. Vitrin yapıldı, üst kat devreye sokuldu. Kürt Mehmet’ in keyfine diyecek yoktu. Delikanlı bulundukları dükkanın küçük olduğunu söyleyip ana caddeye doğru bir dükkan daha tutmak istiyordu. Kürt Mehmet mevcut dükkanın kafi olduğunu söylüyor, büyümeye cesaret edemiyordu. Kerametin dükkanda olduğunu sanıyordu. Delikanlı nihayet ültimatomu verdi. Sen ve Kemal ağabey gelmiyorsanız ben yalnız başıma gideceğim dedi.

 

Delikanlı, bir müddet sonra daha önce çalıştığı bakırcı dükkanı iflas edince onu dükkan sahibinin oğlu ile halıcı dükkanına çevirdi. Bu ortaklığı mutakip, Sarnıçlıhan’ da, çarşının çeşitli yerlerinde dükkanlar açarak işini genişletti. Şimdi Türk halıcılık camiasında ilk 10’ a giren el halısı piyasasının çeşitli branşlarında faaliyet gösteren değişik firmaların sahibidir.

 

Kürt Memo kerametin dükkanda olduğu kanısı ile bulunduğu yerde kaldı, bir müddet sonra müşteriler oradan elini, ayağını çektiler. Memo iflas etti. Bundan sonra da bir türlü belini doğrultamadı. Paraya lükse alışan Memo, kazanamayınca da işi dolandırıcılığa vurdu. Yıllar sonra durumuna üzülüp mal veren delikanlıyı bile dolandırarak halı piyasasındaki son itibarını da kaybetti.

 

 

ERDOĞAN ILDIZ

 


 

1 2 3 4 5 6 7 8
 
 

 
 

17 18 19 20 21 22 23 24
 
 

25 26 27 28 29 30    
 
 


 

© Erdoğan ILDIZ, Her hakkı saklıdır, yazılı izin olmadan çoğaltılamaz ve dağıtılamaz