Erdoğan ILDIZ    Aydınlık Gazetesi - Makale İletişimİletişim
 
 

 Giriş  Yayınlar Genel Açıklama Sayfası
  Mesleki 
 
  Felsefi
  Hikaye
  Şiir

 Hikayelerim 1
Sayfalar
İçindekiler
1 2 3 4 5
6 7 8 9 10
11 12 13 14 15
16 17 18 19 20
21 22 23 24 25
26 27 28 29 30

 

 

                          

26/8/2000

Zula

 

 

İki sene önce Kapalıçarşıda rastlaşmışlardı. O zamanlar oğlan Avrupa’dan yeni dönmüş, Malatya talebe yurduna yerleşmiş,Alman Flilojisine kayıdını yaptırarak, yarım bıraktığı üniversite öğrenimine devam ederken, bir taraftan da kapalı çarşıda hanotculuk yapıyordu. Hanotculuk tam gencin mizacına göre bir işti. Çarşıda veya civarında turistlerle temas kuruyor,onları anlaşmalı olduğu kuyumcu,derici ve halıcı dükkanları başta olmak üzere anlaştığı çeşitli eşya satan dükkanlara yöneltiyor,yapılan alışverişlerden % 20 komisyon alıyordu. Özgür bir işti,kimseye hesap verme mecburiyetinde olmadığı gibi,çok ta kazançlı bir işti. İstediği gibi gezip tozuyor,bol kazandığı parasını dilediği gibi harcıyordu.

 

Bir gün çarşıda dolaşırken iri yapılı sarışın iki bayana gözleri takıldı. Tam dişine göre bulmuştu bayanları,hemen peşlerine takıldı,kişilerle ilişki kurmada usta Türkiye’ye gelen iki öğrenci Hollandalıydı bayanlar. Biri laborant,diğeri klasik diller ve arkeoloji tahsil etmişti. Alış veriş edecek fazla bir bütçeleri yoktu. Diğer taraftan Hollandalılar cimrilikleri ile de meşhurdular. Oğlan bunlardan iş çıkmayacağını bildiği için onlarla fazla vakit kayıp etmek istemedi. Gönlük kazancının peşine düştü.

 

Akşam Çemberlitaş kız yurdunun karşısındaki Malatya talebe yurduna döndüğünde ,Malatya talebe yurdunun karşısında olan birlik talebe yurdunun önünde Hollandalı kızları gördü. Etrafa bir şeyler soruyorlardı. Hemen o tarafa yöneldi. Kızların yanına gelince ,kızlardan laborant olanın bir yerlere telefon etmek istediğini,bunun için yol yordam bilmediğini anladı. O devirlerde her yerde telefon bulunmadığı gibi,bulunan telefonlardan da çevir sesi almak meseleydi. Birlik talebe yurdundan da ,Malatya talebe yurdundan da dışarıyı aramak müdürüyetce yasaktı. Oğlan kızları civardaki bir bakkala sokarak,rica minnet kızların işlerini hallediverdi. Kızlar bu telefon işinin böylesine bir problem olmasına oldukça şaşırmış olmalarına rağmen,posta hane veya bir telefon kulübesine gitmeden pratik bir şekilde işlerinin çözülmesine de memnun olmuşlardı. Bu olay dostluklarının başlangıcı oldu. Ertesi gün laborant olan bir işi nedeni ile İstanbul’dan arılınca oğlanla arkeolog beraberliklerini sürdürdüler,birlikte çıkılan yemek,arkasından gidilen gece kulübü ve disko derken geceyi gencin bir arkadaşının evinde noktaladılar. Genç o gün bir arkadaşından evinin anahtarını almış,gün içinde de kıza devamlı Türk hamamından söz ederek,Türk evlerindeki kurnalı hamamları ballandırarak anlatmıştı. Kurnanın başına geçerek tasla su dökünmek kızın ilgisini çekmeye başlamıştı.

 

O akşamki beraberliklerini kız Türkiye’den ayrılana dek diğer günlerde sürdürdüler. Kız ayrıldıktan sonra oğlan bir defa kıza yılbaşı kartı atmış,başka da bir temasları olmamıştı. İki yıl aradan sonra çocuk Kapalıçarşıda hediyelik bakır satan bir dükkanda geçici olarak tezgahtarlık yapmaktaydı. Bu iki yıl çok yoğun geçmiş,genç adam yurttan ayrılarak Üsküdar Sultantepe de bir köşk tutmuş,oradan da birkaç ay önce Samatya ya taşınmıştı. Çarşıda genç tayfanın bir zamparalık çetesi vardı. Bu çete mensupları her gün çeşitli ülkelerden akşam çıkmak için ayarladıkları bayanları bir birlerine pas ederek guruplar halinde genellikle taksimdeki Hidromel diskoya gidiyorlar,sonrada gece aşk yuvalarında noktalanıyordu. Bu tempo içinde oğlanın platonik bir aşk yaşayacak ne zamanı ne de durumu vardı. Hayat hızlı bir şekilde akıp gidiyordu. Bakırcı dükkanında çalışan genç,önünden geçen kalabalık arsında birini görünce birden dudaklarından kızın ismi dökülüverdi. Bu çok garip bir şeydi. Oğlan genellikle isimleri hafızasında tutmazdı. Bu kızın ismini hatırlaması bir tuhafına gitti. Bu kız klasik diller okumuş olan arkeologdu. Kızla sarıldılar bir birlerine,çaylar içildi. Kız Sultanahmet’te Yücel hostel de kalıyordu. Oradan Samatya ya taşınıldı. Kızın niyeti Türkiye’den kara yolu ile Hindistan’a gitmekti. Katmandu seyahati o sıralar genellikle hippiler olmak üzer gençler arasında çok modaydı.

 

Kız Samatya ya yerleştikten bir müddet sonra Hindistan seyahatinden       vazgeçti. İstanbul’da kalmaya karar verdi. Yaz bitmiş kışa girerken rahatsızlanan kızı oğlan Kocamustfapaşa da bulunan Cerrahpaşa hastahanesine götürdü. Kız muayenehaneden çıkarken mosmor olmuştu. Doktor kıza lafla sarkıntılık etmiş,bu da kızı şaşırttığı gibi,olay ağrına da gitmişti. Hastahaneden çıktıktan sonra ağlamaya başlayan kızı teskin etmek için oğlan aniden “ benimle evlenirimsin “ diyiverdi. Kız daha da afalladı,ağlamalımıydı,gülmelimiydi karar veremiyordu. Garip bir anda bu evlenme teklifi geldi. Çocukta neden böyle yaptığını bilmiyordu. Birden içinden öyle gelmişti. Oldum olası ağlayan kadınlara dayanamıyordu. Ağlayan bir kadını durdurmak için ilginç bir yol olmuştu. Aslında oğlan evlenmeyi hiç aklından geçirmiyordu. Türk kadınları ile evlenmek hele hiç gündeminde yoktu. Yabancı bir kadınla evlenmeyi de hiç düşünmemişi. Olmuştu bir kere ,ok yaydan çıkmıştı.

 

O akşam Samatya’da birlikte kaldıkları 2 arkadaşları ile bir şişe Güzel Marmara şarabı,bakır telden imal edilen 2 yüzük ve ev arkadaşlarından birinin çaldığı keman eşliğinde nişanlandılar.

 

Evliliğe ciddi adımı atmadan önce oğlan kızı denemek istiyordu. Artık iş ciddiye binmişti. Kız hayatın cilveleri karşısında korkup kaçacak mıydı yoksa hayat yolunda birliktelikleri her şeye rağmen devam mı edecekti.?

 

İlk denemeyi sirkeciden hareme arabalı vapur ile geçerken yaptı. Oğlan Alman filolojisi tahsilini bırakıp gazetecilik tahsiline başlamıştı bu yıl. İleride ne olacağı belli değildi. Maceraperest bir yaşamı vardı. Kendisine gelecekle ilgili hiçbir garanti veremezdi. Kuru ekmeğe razı ise peşinden gelmeliydi. Kendisinin karakterini,yaşantısını görmüştü,gelecek hiç bir beklentiye şans tanımıyordu. Tüm bu konuşmalar kızı korkutmuyor,duruma daha da sarılmasına yol açıyordu. Konuşmaların kızı korkutup kaçırmadığını gören genç,denemenin dozunu daha da artırmaya karar verdi.

 

Samatya’daki yaşamları renkli,oğlanın kazancı yerindeydi. Fakirlik kapıya dayandığında kızın davranışları değişecek miydi? Şimdi bunu deneyecekti. İstediği fırsatı bulmakta gecikmedi.

 

O sıralar bir halıcıda kar ortağı olarak çalışıyordu. Kazancı yerindeydi ama İstanbul’da kolera salgını çıkmış basının körüklemesi ile turist akını durmuştu. Genç bunu fırsat bilerek parsını son kuruşuna kadar harcadı. Son parası ile de bir deri maksi pardösü aldı. Maksiler yeni çıkmış,gencin üstünde de çok şık durmuştu. Samatya ya eve döndüğünde kıza işten ayrıldığını,turistin gelmediğini,işlerin olmadığını,çarşının bittiğini söyledi. Paranın da suyunu çektiğini. Kışlık giyecek pardösüsünün olmadığı için de pu pardösüyü borçlanarak aldığını söyledi. Birkaç gün evde kalarak geçim için bir şeyler düşünmesi gerektiğini belirtti. Birkaç gün sonra ,kıza para bulursa vapurlarda,apartmanlarda iğne satarak para kazanabileceğini söyledi. Tahta kalede Çinden ithal edilmiş kağıt sepet görünümünde içinde her boy iğne ve ipliği iğneye geçirecek aygıt bulunan bir iğne seti satılıyordu. Bu iğneleri toptan alacak ,kapı kapı dolaşarak veya vapurlarda yolculara satacaktı. Ama bunu alacak parası yoktu. Kız projeyi sakince dinledi. Ayağa kalktı. Pantolon kemerini çıkardı,zulasından 100 $ çıkarıp gence verdi. Bu onun son parasıydı ve her ihtimale karşı Hollanda’ya dönüş parası olarak saklıyordu.

 

Oğlan dediğini yaptı,her gün iğne satıyor,topladığı parayı kıza getiriyor. Kız gelen paraya göre bütçe yapıyor ve evi idare ediyordu. Güçlükler kızı yıldırmamış,daha da bir birlerine sarılmışlardı. Bir müddet sonra Samatya’dan ayrı eve çıkmaya karar verdiler . Kız kendi başına kiralık ev arayarak ,kadırgada bir ev buldu. Buraya taşındılar. Oğlan artık tekrar halıcılığa dönmüş,bol kazançlı günler başlamıştı. Kazandığı parayı kıza veriyor,kız bütçeyi mükemmel idare ediyor,para biriktiriyordu. İmtihanlar bitmiş,iki yıl birlikte yaşamışlar ,bir birlerini her yönleri ile test etmişlerdi. Artı evliliğin zamanı gelmişti. Evlendiler ardan 28 yıl geçti,zuladan çıkan parayla alınan iğnelerin bir kısmı halen evlerinde küçük bir valiz içinde, anıların tazeliğini koruyarak duruyor.

 

 

Erdoğan ıldız

  


 

1 2 3 4 5 6 7 8
 
 

 
 

17 18 19 20 21 22 23 24
 
 

25 26 27 28 29 30    
 
 


 

© Erdoğan ILDIZ, Her hakkı saklıdır, yazılı izin olmadan çoğaltılamaz ve dağıtılamaz