Erdoğan ILDIZ    Aydınlık Gazetesi - Makale İletişimİletişim
 
 

 Giriş  Yayınlar Genel Açıklama Sayfası
  Mesleki 
 
  Felsefi
  Hikaye
  Şiir

 Hikayelerim 1
Sayfalar
İçindekiler
1 2 3 4 5
6 7 8 9 10
11 12 13 14 15
16 17 18 19 20
21 22 23 24 25
26 27 28 29 30

 

 

  

27/8/2000

Merhaba İskender

 

 

 

Evlendiklerinde bir anlaşma yapmışlardı. On sene çocuk yapmayacaklar,birlikte dünyayı gezecekler,birlikte hayatın tadını çıkaracaklardı. Nitekim öyle de yaptılar,birlikte bütün heveslerini aldılar. Bebek’te oturuyorlar birlikte Kapalıçarşıda ki iş yerlerine birlikte gidip geliyorlardı. Genellikle 8.15 vapuru ile işlerine gittiklerinden erkenden kalkıp kahvaltılarını yapıyorlardı.

 

Bir gün kahvaltıda adam karısına çocuk yapıp yapmamak konusundaki fikrini sordu. Ne de olsa belirli bir yaştan sonra çocuk yapmak kadınlar ve doğacak çocuk açısından riskli bir işti. Kadın da son günlerde monotonlaşan hayatından bezmiş,memleketini özler olmuştu. O yıllarda Türkiye’de esen terör havsı da kadının huzurunu olumsuz etkiliyordu. Ne de olsa kadın Hollanda asıllıydı. Kadın kocasının sorusu üzerine düşünceli,düşünceli cevap verdi.” Ben de çocuk istiyorum ama,çocuğu annemin yanında Hollanda da doğurmak istiyorum” dedi.

 

Adam bu cevap üzerine harekete geçti. Kapalıçarşı ve civarında 13 dükkanı vardı. Sarnıçlı handaki 3 dükkanı ve kaplı çarşı iç bedestende bulunan kendi mülkü dükkanı tutu. Diğerlerini kapattı. Çarşıda babası,sarnıçlı handaki dükkanları da kardeşine teslim etti. İki kardeşi  ve yanında çalışan bir yancı ile bir halı tamircisine de küçük hisseler vererek yeni bir şirket kurdu. Bu yeni şirketle de Hollanda da kuracağı şirkete mal teminini gerçekleştirecekti.

 

Bebekteki dairelerini,çarşıda kapatmadıkları dükkanlarını olduğu gibi bırakıp,sadece valizleri ile Hollanda’nın yolunu tuttular. Rotterdam’ın en mutena semtinde 3 katlı  bir villa alarak,Hollanda’da ki yaşamın temellerini attılar. Evlerinin yakınındaki bir köyde bir halı toptan deposu açarak işlerini de yoluna koyarken,bir taraftan da yapmak istedikleri çocuk için yoğun hazırlıklara başladılar. Adam bir yandan işlerini Avrupa geneline yaymak için Belçika ve Avusturya da şubeler açıyor,bir yandan da Türkiye’de ki mevcut şirketlerini ayakta tutmaya ve geliştirmeye çalışıyordu.

 

Adam Malatyalı,asılları da Yeşilyurtluydu. Malatya Yeşilyurtluların bir töresi vardı doğacak erkek çocuklarına kavak ağacı dikerlerdi. Adam bu töreyi de yaşatmak istiyordu. Bu münasebetle ,bir taraftan da halı çiftliği kurmak ve bu çiftlikte aynı zamanda kavak yetiştirmek için Türkiye’nin her tarafında arazi arıyordu. Bin dokuz yüz seksen bir yılı içinde karısı hamile kaldı. Ültrasonda doğacak çocuğun erkek olduğu görülüyordu. Daha önceden doğacak çocuklarına hem kız,hem de erkek ismi tesbit etmişlerdi. Seçilecek ismin her iki kültürde de hoş karşılanmasına uluslar arası platformda kolay okunup yazılmasına özen göstermişler,isim kitaplarından binlerce ismi taramışlardı. Neticede doğacak erkek çocuğuna İskender,kız çocuğuna da Esma ismini vermeyi kararlaştırmışlardı.

 

İskender yoldaydı. Bir taraftan odası ve eşyalarının hazırlığı başlamış,bir taraftan da oturdukları muhitte hamile kalan kadınların gittiği hamilelik kursunda eğitime başlamışlardı. Hollanda da sağlık sistemi böyle idi. Her ailenin oturdukları muhitte bir aile doktoru bulunmaktaydı. Bu doktor tüm sağlık olaylarına yön veriyordu. Hamileleri kursa yönlendiriyor,ameliyatlık veya ağır hastaları hastahanelere yönlendiriyor. Ufak tefek ameliyatları ve hastalıkları kendisi hallediyordu. Bu doğum kurslarında kadına doğum hakkında gerekli bilgiler verildiği gibi doğum sırasında gerekli kasları kullanması için de egzersizler yaptırılıyordu. Ayrıca doğum yapacak kadının eşinin  de doğum esnasında yanında olması, eşinin elini tutarak nefes hareketlerine yardımcı olması isteniyordu. Sancı geldiğinde eşler el ele tutuşarak uf,uf,uf, diye nefes alıp veriyorlar,bu kadının sancısının hafiflemesine yardımcı oluyordu.

 

Çocuğun 10 ila 15 ağustos 1982 tarihleri arasında doğacağı hesap edilmiş,hastahaneden randevu buna göre alınmıştı. Su torbasının patlama ihtimaline göre ,nasıl hareket edecekleri,kadını nasıl arabaya bindirecekleri vs gibi tüm detaylar için eğitim ve tedbirler hazırdı.

 

12 ağustos günü arka bahçelerinde saat 18.00 sıralarında yemeğe oturmuşlardı. Hava çok güzeldi. Yemek bitip tabakları mutfağa taşıdıktan sonra kadın üst kata çıkarken suyu patladı. Telaşsızca hastahaneyi aradılar,Golf marka arabalarının arka koltuğuna bir yastık yerleştirerek kadını oraya hafifçe uzattılar ve pekte uzak olmayan hastahanenin yolunu tutular.

 

Hastahaneye vardıklarında hemşireler doğum için bekleme odasında, kahveleri hazırlamışlardı bile. Cihazlarla durum tespiti yapıldı,sancıların ne zaman sıklaşacağı konusunda tahminler yürütüldü,doktorla birlikte kahveler içildi. Doktor sancıların gece yarısından sonra sıklaşacağını,kendisinin evine gideceğini ve gece yarısından sonra tekrar hastahaneye döneceğini söyledi. Nitekim öyle de  oldu. Karı koca hastahanede İskender beyi beklemeye koyuldular. Gece yarısına doğru sancılar hızlanmaya başladı. Saat 2.00 ye doğru kadını doğum haneye aldılar. İki hastabakıcı,doktor ve kadının kocası odada bulunuyordu. Sancılar geldikçe uf,uf,uf lar başlıyor. Sancılar geçtikten sonra hep beraber havadan sudan bahsediyorlardı.

 

Sabah saatin 6.00 sı olmuştu. Doğum yakınlaşmıştı. Kadının da kendi doğumunu görebilmesi için bacaklarının arasına  kocaman bir ayna yerleştirdiler. Durumunu gören kadın hareketlerini daha iyi koordine edebiliyordu. 6.30 a doğru İskender beyin başı göründü. Çok geçmeden de tüm vücudu dışarıda idi. Doktor çocuğu ayaklarından tutup havaya doğru kaldırınca çocuk başını kıvırarak yumuk gözlerle sanki etrafa bakmak istedi. Adam bu anı hayatı boyunca unutmayacaktı. Adam birden bu yüzü bir yerden tanıyorum diye içinden geçirdi. Çocuk müthiş bir şekilde adama benzemişti o an. Yüksek sesle Türkçe olarak “ Merhaba İskender “ deyiverdi.

Doktor ayaklarından tutuğu çocuğu olduğu gibi annesinin doğum için giydiği beyaz önlüğün göğüs tarafına bıraktı. Bu an kadının zafer anıydı. Başarı ile bir çocuk dünyaya getirmişti. Gözlerinden olayın gururu okunuyordu. Hemşireler şampanyayı patlattı. Odadakiler doğumu kutladılar. Birde üzerlerinde küçük renkli şeker taneleri bulunan bir çeşit doğum tatlısı hazırlamışlardı. Bunlar da yenildikten sonra çocuğu yıkamak için annesinden aldılar. Yorgun düşen anneyi yatacağı odaya götürdüler. Çocuğun ilk yıkama işlemini genellikle babaya yaptırıyorlardı. Adam bu işlemi seve seve yaptı. Büyük bir haz almıştı. Hastahaneden çıktıktan sonra da daima bu işlemi adam yapmaya devam etti.

 

Çocuk yıkandıktan sonra çocuğu yeni doğmuş bebeklerin yanına koluna hüviyetini gösteren plastik bir bilezik takarak aldılar. Adam karısının yanına gittiğinde kadın uyumak üzereydi. Karısını öpüp hastahaneden ayrıldı. Artık sabah olmuş,iş yerleri açılmıştı. Doğru daha evvel  sipariş verdiği matbaanın yolunu tuttu. Matbaacıya çocuğun boyunu,kaç kg ağırlığı olduğunu ve doğumla ilgili diğer detayları verdi. Çocuklarının doğumunu,doğum kartı ile dostlarına duyuracaklardı. Çocuk erkek olunca bu doğum kartlarında mavi,kız olunca pembe kurdele oluyordu.

 

Evde duyuruyu yapacakların listesi hazırdı,postaneye uğrayarak gerekli sayıda pul aldı,evin yolunu tutu. Müthiş bir olay yaşamıştı. Karısı Türkiye’de doğum yapsaydı buların pek çoğunu yaşamayacak bir doğum olayının müthiş keyfini çıkaramayacaktı. Karısının Hollanda da doğum yapmayı istemesine minnettardı. Bu güzel tabiat olayını Türkiye’deki erkekler genellikle yaşayamıyorlar,bir yanları devamlı eksik kalıyordu. Bu zenginliği yaşattığı için tüm hayatı boyunca karısına teşekkür etti. Bu her şeye değerdi.

 

 

Erdoğan ıldız

 

 


 

1 2 3 4 5 6 7 8
 
 

 
 

17 18 19 20 21 22 23 24
 
 

25 26 27 28 29 30    
 
 


 

© Erdoğan ILDIZ, Her hakkı saklıdır, yazılı izin olmadan çoğaltılamaz ve dağıtılamaz