7 ROSE FİKİR KLÜBU TOPLANTILARI

 

                                                        

 

                                                                                         TOPLANTI TUTANAKLARI 

 

ANA FİKİR

 

7 ROSE TOPLANTILARI

 

KATILIMCILAR:  Erdoğan ILDIZ, Veysel TOPALOĞLU, Çağdaş GÜLCE, İskender ILDIZ, Tanju TATLI.

 

OLUŞUM FİKRİ: 7 rose oluşturma fikri, Sayın Veysel Topaloğlu tarafından ortaya atılmış olup bu oluşumla düşünce boyutlarını genişletmek hedeflenmiştir.

 

7 ROSE NEDİR ?:

 

Seven Rose, yaşamın güzelliklerini 7 gül ile simgeleyen bir ekol, bir yol anlamına gelmektedir. Yolun sonu gönülleri açmak, barışı sağlamak amacını güder. 7 Rose bu amaca ulaşırken izlediği yöntem farklıdır. Yapılan iyiliklerin kişiye geri döneceğine inanan bir sistemdir. Bunu sağlayan bir klüp havası içinde( gönül kulübü) kurulmuş olan 7 rose menfaate dayanmaz.

 

Seven Rose’un amaçlarını özetlersek;

 

·         Barış yolunda, hümanizmi de aşan insana, doğaya, evrene iyilik aşılamayı amaçlayan 7 Rose evrensel bir fikir kulübüdür.

·         Seven Rose gönül yüceliğine ulaşmış bir toplum yaratmayı amaçlamaktadır.

 

Neden 7 gül:

 

  • Gül: iyiliğin güzelliğin doğruluğun sembolü olduğu için seçilmiş bir simgedir.
  • 5 duyu organımız + 6. hissimizi doğru kullanıp, yarattığımız 7. gülün bize ve çevremize dönüşü 7 rakamı ile simgelenir.
  • 7: 6 iyilik yap 1 tanesi sana döner böylece ortalık gül bahçesi olur.
  • 7 aynı zamanda gökyüzünün katmanlarını simgeliyor.

 

 

 

Tartışılan ilk konu:

Koordinatlar ve Kutular

:

 

  • Yaradan evrende her şeyin koordinatını belirlemiş olduğu için muazzam bir ahenk vardır. Evreni bir kutu olarak kabul ettiğimizde bulunduğumuz ıldız halı çiftliğindeki çalışma odamın koordinatı şöyle ortaya çıkıyor. Samanyolu galaksisinde güneş sistemi içinde bulunan dünyamızın Türkiye sınırları içinde bulunan Muğla vilayetine bağlı Milas ilçesinin Bodrum karayolu üzerinde bulunan ILDIZ HALI ÇİFTLİĞİNDE 2. katın 4 nolu odasının 1. bölümündeki çalışma odam. Böylece odamın evrendeki koordinatı belirlenmiş oluyor. Bunun gibi vücuttaki organların koordinatı, çalışma odamda kalemin koordinatı veya herhangi bir eşyanın koordinatı iyi belirlenirse ve aynı koordinatta tutulursa evrendeki ahenk odada veya vücutta da elde edilmiş oluyor. Olayı biraz daha açarsak, beynimizde de fikirlerin koordinatını da iyi belirlersek öğrenmemiz kolaylaşıyor. Neticede insan beyni de bir bilgisayar gibi çalışır.  Bilgisayarda bilgiye ulaşmak için nasıl ki düzgün klasörler açıp bilgileri klase etmemiz gerekiyorsa, zihnimizde de aynı işlemi yapmak zorundayız. Yani, yaşam kutulardan ibarettir. Doğru kutulara koyacaksın. Koordinatını iyi belirleyeceksin ve o kutulara koyacağın şeyi devamlı aynı tutacaksın. İşte koordinat ve kutulardan kastımız budur.
  • Koordinatların düzgün belirlenmesi insanlara mutluluk verir.
  • 7 rose toplantıları sonucunda kutuların çok büyük önem taşıdığı ve her şeyin bir koordinata bağlı olduğu saptanmıştır.
  • Hareket halinde olan her şeyin koordinatı değişir.
  • Koordinatlarda hareket vardır fakat sapma yoktur. 
  • Koordinat birliği sağlanması gerekmektedir.
  • Koordinatların referans aralıkları vardır.
  • Koordinatların iyi belirlenmesi verimliliği arttırır.
  • Sistemleri iyi koordine edebilmek için ISO 9000 gibi standartları kullanmak gerekir.  
  • İnsanın ISO standartlarına göre yetiştirilmesi için çalışmalar hızlanmalıdır.

 

Netice ve Karar:

 

İnsan oğlunda koordinat fikrini geliştirmek verimliliğini arttıracaktır. Evrende en değerli varlık olan insanda koordinat fikrinin geliştirilmesi için en kestirme yol ISO 9000 standardına göre insan yetiştirmektir.

 

KARNASYON

 

Darwin teorisine göre topraktan tanrıya giden yol bir takım evreler halinde sıralanmıştır.  İlk canlılar mikro-organizmalardır. Mikro orginizmalardan suda yaşayan canlılar, balık türleri vs oluşurken zamanla karada bitkiler, ağaçlar vs oluşur. Karadaki hayvanlar alemi ortaya çıkar, bundan evrim geçiren  türler ilkel insanının nüvesini oluşturur. Gelişen insan bilge insan haline dönüşür. Bilge insandan azizler, evliyalar, peygamberler, kurmaylar şeklinde tanrıya doğru bir yol uzanır. Benzer inanç hindistanda reankarnasyon felsefesinde de dile getirilir. Bizim felsefemize göre ise universal reankarnasyon geçerlidir. Yaradan kendi kurmaylarını oluşturmak için gelişen bu silsilenin çeşitli şekillerde değişik gezegenlerde vücut buldurarak, tayin sistemine göre bir oluşum yaratmıştır.  Bu oluşumun her devresi kutsal bir basamaktır. Hiçbir oluşum sebepsiz değildir. Kendi içinde tutarlı bir mantığı mevcuttur. Bunu somutlaştırmak istersek farazi bir örnekleme ile aşağıdaki zamanlama sürecini örnek olarak gösterebiliriz.

 

Aşağıdaki sıralama geçirdiğimiz evreleri göstermektedir.

 

1.           Mikroorganizma

2.           Sudaki Canlılar

3.           Ot

4.           Çiçek,Böcek

5.           Ağaç

6.           Hayvan

7.           İlkel İnsan

8.           Normal İnsan

9.           Bilge İnsan

10.        Evliya

11.        Peygamber

12.        Kurmay

 

Şeklinde özetlediğimiz bu evrim sürecini bir farazi bir zamanlamaya tabi tutarsak insanlığın kurmaya varışı 21000 karnasyon gerekmektedir.

 

10000 Mikroorganizma

5000 Deniz canlısı türleri

2500 Ot

1250 Çiçek

600 Ağaç

300 Hayvan

150 İlkel İnsan

75 Normal İnsan

20 Evliya

10 Peygamber

 

 

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi evrim bir süreçtir. Bu süreci bazıları daha uzun sürede alacaklardır. Ancak, hızlıda gidilse yavaş da gidilse yol aynıdır. Bunun bilincinde olup tayin fikri çerçevesinde yaşamak bu bilinçle çalışmak, bu yolda ki binamıza daha çok tuğla ekleyecek, kurmaylık yolundaki yolculuğumuz hızlanacaktır.

 

Aşağıdaki yazı ve şiir konuya daha açıklık getirmesi açısından ele alınmıştır.

 

 

TAYİNİNİN ÇIKMASI

 

Zarf çürür, ruh kalır. İşin özeti budur. İnsanlık genel olarak ruhun ölümsüzlüğüne inanır. Şu veya bu şekilde Yaradanın ruhlarımız ile görülecek hesabı vardır. Kitaplı dinler, ölüm sonrası, mahşer günü kabir azabının biteceğini, yargılanan insanoğlunun cennet veya cehenneme sevk edileceğini, yanarak günahlarından arınanlar da dahil insanoğlunun cennet ırmakları kenarında huri kızları ile tatlı bir yaşam süreceğini vaaz etmiştir. Ne yazık ki, kadınlara kimin servis yapacağı konusuna bir açıklık getirilmemiştir. Cennette çalışma, benliğini geliştirme gibi bir uğraş vaaz edilmemiştir. Oldukça aylaklık ve rehavet vardır. Kişileri çalışmaya teşvik edecek bir durum da yoktur. Hani derler ya “ Ekmek elden, su gölden “ diye. Öyle bir olay.

 

Hindu inancına göre çeşitli evrimler geçiren ruh, evrimi ile mütenasip beden ve kastlarda yeniden vücut bulmaktadır. Reincarnation felsefesi olarak tanımlanan bu inancın da vücut bulduğu gezegen Dünyadır. Gidip gelmeler, bu gezegendeki değişik yaşam türlerine ( Bitki,Hayvan,Sürüngen,çeşitli kastlardaki insan ) olmaktadır.

 

Bizim inancımıza göre, ölüm yok tayin vardır. Sonsuz devinim içindeki kainatta sayısız gezegenlerden biri olan küçücük dünyamıza nasıl 126.000 bilge, peygamber, ermiş kişi olmak üzere milyarlarca insanın ve de, diğer canlı türlerinin tayini çıkmışsa,diğer gezegenlerin de tayine ihtiyacı vardır.

 

İnsan neslinin mevcut beyin kapasitesinin %3 nü kullandığı söylenmektedir. Bu olgu bize ne kadar geri zekâ bir gezegende yaşadığımızın ipucunu vermektedir. Sonsuz devinim yolunda benliği geliştirmek için iyi bir yere tayinin çıkması son derece önemlidir. Osman Bey’in hocası Edep-Ali’nin dediği gibi “ CAHİLLER ARASINDA KALMIŞ ÂLİME ACIRIM “ sözü de Yaradan tarafından sevdiği kullarına tatbik edilmektedir. Yani bu gibi insanların performansı düşmeye yüz tuttuğu zaman fazla vakit kaybetmemeleri için, onların tayinini hızlandırmakta, başka bir gezegende yepyeni bir bedenle gelişim süreçlerindeki yolda daha süratli yol almalarını temin etmektedir. Bu gibi gayret içinde olanların “ EVREN TAYİN MERKEZİNDE “ ayrıcalıkları bile vardır.

 

Kosmos’da çalışmanın, evrimin mekânı ve zamanı yoktur. Bu süreç kesintisiz devam eder. Tayin için vakit öldürmeye gerek olmadığı gibi, muhtemelen tayinin çıkacağı yer daha iyi seçenekler içinden olacaktır. Evren tayin merkezinde tayin konusunda alınacak danışma servisinin değerini göz ardı etmemek lazım. Yani vakit kaybetmenin alemi yoktur. Zarf eskimiş, verim düşmüş, ızdırap başlamıştır. Yeni gezgene BİR AN EVVEL tayinin çıkması, yaradanın sevdiği kullarına bir ayrıcalığıdır. Fazla söze gerek kalmadı. “ ARİFE TARİF GEREKMEZ “ sanırım.

 

Tabir-i caiz ise Uganda’dan New York’a Tayinim çıkmış gibi hissediyorum.

 

“ GALAKTİKA’DA  DİŞİ BAHÇEVAN OLMAK “ enteresan bir deneyim olduğu gibi,düşünce yapıma yeni tuğlalar ekleyecektir.

 

HOŞÇA KALIN

ERDOĞAN ILDIZ

 

 

TAYİN

 

Ölüm Allah’ın emri denir,

Bu sözle, çelişkiler sergilenir.

Ruhun kerameti nerededir,

Bu gerçek, es geçilir.

 

Yaradan‘ın ruhlarla hesabı bitmez,

Bu hesaplaşmaya tüm kutsal kitaplar da yetmez.

Ruh ölmüyorsa eğer,

Çürüyen zarftır.

O halde ölüm yok, tayin vardır.

Koca kâinatta, insanlık için, dünya dardır.

 

Evrenin sonsuzluğunda, tayin mekânı yok sanma

Yaradan, her türlü seçeneği sunmuş sana

Yükselmek için, topraktan, taaa arşa

Çalışmanı daim kılmış, ister Dünya’da ister Mars’ta.

 

Evrende, çalışmanın zamanı ve de mekânı yoktur,

Zarf eskidi, verimin düştüyse eğer,

Daha dinç bedenle, daha iyi bir yerde,

Vücut bulmaya kim hayır der.

 Bu sayede, daha çok tuğlayı binana eklemek,

Seni daha mutlu eder.

 

Tayininin çıktığı yerde

Gayretinle, yapına eklersin bir tuğla daha

Yaradan’a kurmaylık yolunda, rütben gider sonsuzluğa.

 

 

ERDOĞAN ILDIZ

 

                                         

METAMORFOZ

 

Metamorfoz çok yoğunluktan az yoğunluğa geçişin ifadesidir. Bir kabı ikiye ayırarak bir gözüne tuzlu su, bir gözüne normal su koyup onları sıvıyı geçirecek bir perde ile ayırırsak tuzlu suyun normal suya doğru aktığı görülür. Bu hal evrende her şey için geçerlidir, yani yaradan kâinatı tek kanunla idare ediyor diyebiliriz. Şöyle ki, elektrik enerjisi elde etmek için bir şelalenin yüksekten aşağı düşmesinden faydalanıyoruz. Yani yükseklik farkı bize enerjiyi sağlıyor. Bilgi âlimden cahile –az bilene geçiyor. Parası olan verebiliyor. Yani olan olmayana veriyor. Her zaman çok yoğundan az yoğuna geçiş var. Mermiyi sıkıyorsun, vücudun koruması yoksa mermiden daha az yoğun olduğu için kurşun vücuda saplanıyor. Çelik yelek varsa kurşun geçirmiyor, kalkan varsa kurşun sekip gidiyor. Darvin’in teorisinde dile getirdiği gibi hep güçlüler ayakta kalıyor zayıflar eleniyor. Adam Smith’in iktisat teorisinde bahsettiği gibi bırakın yapsınlar bırakın etsinler kuramının temelinde yine metamorfoz yatıyor. Metamorfoz tüm yamuklukları dengelediği gibi tez, antitez, sentez oluşumunu ortaya çıkararak hayatın sonsuz dinamiklerini yaratıyor. Deha basitliktedir. Mutlak bilen yaradan da metamorfozla en basit şekilde olayı çözmüş tek kanun, tek işlev. İşte metamorfoz budur. Hani derler ya arife tarif gerekmez metamorfozu bilmekte öyle bir şey, gerçi biz her şeyi böyle basitçe özetledik ama olayı tartışmaya açmanın önemine de değinmeden geçmeyeceğiz. Bu konu insanlığın gündemini uzun süre işgal edeceği kesin. Tüm kurallar kanunlar didik, didik edilmeli, metamorfozla uyumu irdelenmeli, kuşkuya meydan verilmemelidir. Örneğin; Yen ve yan’ın dinamikleri, Phoenix kuşunun küllerinden yeniden doğuşu ve benzeri efsanelerin irdelenmesi gerektiği gibi gündüz gece ikilemi ve benzeri konulardaki fizik, felsefe, matematik, kimya kanunları başta olmak üzere medeni kanunlar ve iktisadi kanunlar incelenip bunların nasıl tek kanunla çözüldüğünü hayretler içinde göreceksiniz.

Metamorfozun somutlaştırılması, hızlandırılmasını daha yalın anlatabilmek için evrenin makinesi dediğimiz şemamızdan da faydalanabiliriz. Bu mutlak enerji mutlak bilgiyi temsil eden yaradandan öz benliğimize bilgi ve enerjinin transferinin hızlandırılmasını sağlayan düşünce sistematiğidir.

 

 

 

 

EVRENİN MAKİNASI (SON MODEL)

 

 

 

Ø  Düşünce = enerjinin şekillendirilmesidir

Ø  Madde = şekillenmiş düşünce = enerji

Ø  Çözülmüş madde = düşünce – fikir = sonsuz enerji =sonsuz zenginlik = sonsuz mutluluktur

 

Ø  Dolayısı ile her şey, görünen ve görünmeyen enerjiden ibarettir

 

Açıklamalar:

 

  1. Bir hedef oluşturmak gerek ve bunu arzu etmek lazım, inanmak ve büyük bir aşk ile istemek gerek.
  2. Formunda olmak için zemin hazırlığı. Düşünmek ile ilgili talimatta yer alan 13 madde.
  3. 7 KAPININ AÇILMASI - ÇAKRALAR
  4. 4M - Düşünce metotları –ALGILAMA – PROSES – FORMÜLE ETME – İFADE ETME
  5. Düşünmek
  6. Hedef
  7. Her zaman bir tuğla daha ekle
  8. Her zaman bir tuğla daha ekle
  9. Tuğla üstü tuğla mutluluk getirir
  10. Mutluluk için, Şuur altına teşekkür edilmesi lazım, bu şekilde bir adım daha ilerleme kayıt edilir.

 

KISA YOL

İnsan 2 ile 5 arasındaki var olan şeyleri kendi hâkimiyetin altına alabilirse, direk kısa yolu kullanmaya başlaya bilir.

 

 

EŞREF SAATİ:

Her insanın bir rengi vardır, tüm karakter yapısı ondan ibarettir. Günün her saatinde de bir renk vardır ve bu renkler günde 2 defa tekrarlanır. Kişinin rengi ve günün saati hangi saat de birleşirse o saat o kişinin eşref saati olur, yani en verimli ve işini en kolay bir şekilde yapabilen saattir.

 

DÜŞÜNCE GÜCÜNÜZ İLE EVRENİN KAPILARINI AÇMANIZ DİLEĞİM İLE

 

 

 

ERDOĞAN ILDIZ

 

 

Yukarıdaki şemanın kuramında didik didik edilmesi irdelenmesi gerekir. umarız bu tartışmalar binanıza yeni tuğlalar ekleyecek motivasyonu sağlayacaktır

 

Konu ile ilgili yazdığımız makale aşağıdadır. Umarız konuya ışık tutar.

 

 

 

METAMORFOZ

 

 

Bilgeler,bilim adamlar kainattaki çeşitli olayları açıklayabilmek için çeşitli kanunlar koymuşlar,çeşitli teoriler geliştirmişlerdir. Arşimet kanunu( suyun kaldırma kuvvetti ),Darvin teorisi ( evrim teorisi ),yerçekimi kanunu,Adam Simith in iktisadi kanunları ( bırakın yapsınlar ) vs. gibi. Bu kanunlar uzar gider. Tüm bu kanun ve teorileri kucaklayan ana kanun METAMORFOZ kanunudur. ( metamorfoz = çok yoğundan az yoğuna nüfuz etme olayına denir ) Metamorfozun olmadığı yerde hayat durur,ölüm hali meydana gelir. Metamorfozda hedef yoğunlukları eşitlemektir. Hayat,canlılık,enerji,hareket ise eşitsizliklerden doğmaktadır. Bu açıdan bakıldığında yaradan kainatı tek kanun esasında yaratmış ve idare etmektedir denilebilir.

 

 

 

ERDOĞAN ILDIZ

 

 

 

PARÇALAMAK

 

Parçalamanın kerameti birçok şeyin içinde gizlidir. Herhangi bir konuyu bir bütün olarak elimize aldığımızda işin içinden nasıl çıkacağımızı şaşırıp dururuz iş gözümüzde büyür çareler aklımıza gelmez yıkanıp kalırız. Ne zamanki o konuyu parçalara ayırır her parçayı ayrı, ayrı incelediğimizde konunun kafamızda aydınlandığını görürüz. Bütün sonuçtur, parça çaredir. Örneğin bir tavuğu bir bütün olarak yiyip enerji elde edemiyoruz ne zamanki onu parçalara ayırıp midemizde sindirip daha da ufak parçalar haline getiren organlarımız sayesinde kan yoluyla hücreler naklediyor hücrelerde oksijen marifeti ile yakıp enerji elde ediyoruz. Bu parçalama prosedürü bize hayat veriyor. Diğer yandan atomun parçalanması ile muazzam bir enerji elde edilebiliyor. Hani boşuna dememişler şeytan ayrıntıda gizlidir diye işin zarafeti inceliği ustalığı hep ayrıntıda gizlidir yani kim o işi en iyi parçalamış detaylarına inmiş ise ve ayrıntıların farkında ise o kişi ustadır. Ustalık kuvvet demektir. Bu tariflerden yola çıkarak şunu önerebiliriz. Herhangi bir konuda herhangi bir olayda kim işi daha çok parçaya ayırıyorsa ve ayırdığı bu parçaları üzerinde yorumlar yaparak bunları değişik kompozisyonlarda tekrar bir araya getirebiliyorsa o kişi evrenin sırrını yakaladı demekti. Bu kuram her meslek dalı her sanat dalı için geçerlidir hayırlı parçalamalar dileğimizle.

 

KADIN VE VERİMLİLİK

 

Kadın doğurgandır. Doğurur doğurduğunu eğitir okula salar toplumda yetişmesini izler kocaya teslim eder torununa bakar bu işler hiç bitmez devamlı eğitici ve üretici rolü vardır. Erkekte bu işlev onda bir bile tutmaz. Erkek dışarıdadır para kazanır dış dünyayla boğuşur bu işlere ayıracak zaman bulamadığı için kafası da eğitici değil korkutucu bir yönde çalışır. Evet, işte sorunun kaynağı da burada, kadını güçlü bilgili kılacağımıza, zayıf, bağımlı, kılmaya çalışıyor toplum. Eziyor, horluyor, böylece imal ettiği varlığın bilgisiz görgüsüz yetişmesine neden oluyor bu zavallı anlayış. Çok eski zamanlarda kadınlar daha özgürdü böyle baskı yoktu henüz yakın çağların marifeti bu eylem kadını daha verimli kılabilmek için uygulanacak bir takım önlemler toplumu da daha mutlu kılacaktır. Örneğin kadınların okuması yüksek okulları bitirmeleri ekonomik özgürlüklerine kavuşmaları olayın sadece rahim olarak görülmemesi birçok şeyi değiştirecektir. Toplumun veriminin artması için kişilerin mutluluk verimlerinin artmasıdır. Mutluluk enziminin artmasının yolu ise kadının daha özgür oluşundan geçmektedir. Örneğin kadın erkek ilişkisinde dört evreyi ele alırsak ilk flört evresinde kadının özgürce pas atmasıyla başlar. İkinci evrede sevişme evresinde kadın olayı çözemediği için 20 cm lik vajina da oynanan haz oyunu unutulup rahimdeki tehlike ön plana çıkartılmakta çocuk korkusu bütün olayı dinamitlemektedir. Korunabilmenin bilgi eksikliği olayın tadını kaçırmakta veya hiç başlatmamaktadır. Üçüncü evrede ortaya çıkan çocuk yapma olgusu tamamen Allaha bırakılmıştır. Burada doğacak çocuk için ne hazırlık vardır nede ortam genellikle iki aceminin ortasına çocuk pat diye düşmektedir. Meselenin son bir boyutu da evlilik müessesesidir. Evlenmeden çocuk yapılacağı gibi evlilikle yapılan çocuğun hakkı hukuku ve taraflarında hakkı hukuku konusunda dişe taşa gelir bir çalışma yapılmamaktadır. Dolayısıyla genelde kadının hakları burada da telef edilmektedir. Kadın haklarını mülkiyet haklarını iyileştirici çalışmaların yapılması zorunludur. Bu zorunluluk töreler içinde vardır. Töreler tek, tek ele alınıp kadın haklarını zedeleyici oluşumlar ayıklanmalıdır. Bu dört noktada alınacak önlemler insanlığın verimini fersah, fersah artıracaktır. Biz burada kaba hatlarını çözmeye çalıştık sorunun işin detaylarını çözmekte size kalıyor. Bu konuda mesafe alabilmeniz için önceki yazılarımızdan birtakım örnekleri burada vermekte yarar var. Gazanız mübarek olsun.

 

 

BİR SAÇMALIĞIN MANTIĞI

 

Kişi  gençliğinde bu saçmalığın farkına pek varamıyor. Programlanmış bir boğa gibi gördüğü dişiyi döllemek istiyor. Sanki bir marifetmiş gibi, ödüllendirilecek, madalya alacakmış gibi, her pas verene cömertçe tohumunu sunmaya hazır enayi bir asker. Bu eylemi ile oldukça da büyük riskte alıyor. Yok kızlık bozma,yok babalık sorumluluğu,yok mirasın tehlikeye düşüşü yok hastalık kapma vs. Karşılığında alıp almadığı da meçhul beş dakikalık bir haz.

 

Dişi çocuk yapmaya programlanmış. Döle ihtiyacı var. Onun bu güdüsünü de anlamak  aslında kolay bir şey değil. Döl almak için kafasına yatan,altına zevkle yatacağı bir adam bulacak,o işlemi genelde layığı ile haz almadan yapmasına rağmen ,ondan döl alacak,dokuz ay on gün onu karnında taşıyacak,vücudu deforme olacak,doğururken çeşitli riskleri göğüsleyecek. Doğurduğu canın tüm sorumluluğunu üstlenirken,onun beslenmesi,büyütülmesi,yatması,kalkması,temizliği başta olmak üzere pek çok şeyi ile tek tek kendisinin ilgilenmesi gerekmektedir. Bu iş çok matah bir işmiş gibi dişi varlık buna programlanmıştır. Bu saçmalığın mantığını kavramak kolay değildir. Bu kadar özveri bu kadar eziyete alınan karşıt değerimi?Sorusunu sormadan edemiyor insan.

 

Hayvanlar alemine bakıldığında iş daha da saçma boyut almaktadır. Örneğin erkek bir köpek dişisi kızışana kadar erkekliğinin bile farkında değildir. Ne zaman ki dişi kızışır adet kanaması ile birlikte kızışmaya has bir koku salgılar işte o zaman erkek köpek marş düğmesine basılmış bir motor gibi harekete geçer dişiyi döller,o işi keyifle yaptığı da söylenemez,dişi vajinasına hapsettiği erkek penisini uzun zaman bırakmaz ve bu açılı işlem uzun süre devam eder. Çiftleşmenin bitişinden erkek köpek genellikle memnun olur. Erkek hayvan için işin mantığını bulmak oldukça zordur. Olay robot gibi programlanmış şekilde,hemen hemen erkek hayvanın iradesi dışında cereyan eder. Dişi köpek tabiatın dürtüsü ile hamile kalır ,kendi başına yavrularını doğurur,onlara bakar,besler,korur,iki ay sonra da adeta yavrularını tanımaz olur. Erkek köpek dişisini çiftleşmeden sonra unutmuştur bile ,onun hamile kaldığından ,çocuk doğurduğundan habersiz yaşamını sürdürür.. Ne yavrularını tanır ne onlara sahip çıkar, ne de dişisine.

 

Diğer bazı hayvan ve böceklerde durum daha da fecidir. Dişinin cazibesine kapılan erkek çiftleşme anında dişi tarafından ya yenilir ya da öldürülür. Erkek öleceğini bile bile kuzu gibi bu girişime razı olur. Çoğu zaman erkek insanoğlunun durumu da bu olguyla benzerlik gösterir. Başının belaya gireceğini bile bile ırza geçme,kız kaçırma ,tecavüz girişimi vs meydana gelir. Bu riskleri alışın mantığını anlamak ve bunu savunmak kolay bir şey olmazsa gerek.

 

En değerli şey olan spermi elinde tutan erkek cinsin bu zavallı zibidi pozisyonunun mantığını kavramak hiç de kolay bir şey değildir. Dişi yaratık el mahkum bu sperme muhtaç,her türlü cazibesini,zekasını kullanarak erkekten bu dölü almanın yollarını arıyor,buna rağmen de” istemem yan cebime koy” der gibi,kendini naza çekerek işi kızıştırıyor.bu kadar mükemmel satıcılığa “pes doğrusu” dememek elde değil. Dişinin nazlanması karşısında coşan erkek her şeyini riske atarak dölü verdiği gibi çoğu hallerde de “üste para verecek” kadar cömert. Bundan daha enayi bir durum olur mu?

 

Erkek boşalmazsa,döl vermezse olan bir şey de yok,bir yeri eksilmiyor, hastalanmıyor,bir yerleri patlamıyor,yani boşalması hiç de o kadar zorunlu değil. Bazen rüyasında veya günlük yaşamda kendiliğinden boşalabiliyor gerektiğinde. Çok arzu ediyorsa mastürbasyon ile de bu işi yapabiliyor. Kadının rolü ise çok belirgin illa doğuracak,öyle programlanmış, bunun için ise döl lazım, el mahkum dölü bulacak. Bu alış verişin mantığının çarpıklaşması yine tabiat sayesinde oluyor. Nasıl mı? Biraz da bu konuya eğilelim.

 

Tabiat erkeğe dölleme güdüsünü 5 vermişse kadına döllenme arzusunu 1 vermiş yani arzı azaltıp,talebi yükseltince erkek için dölleme eğilimi marifet olup çıkmış. Dişi ise daha seçici olmak durumunda kalmış. Kendini seven,ona bakacak,onu koruyacak,çocuklarına kanat gerecek erkeği bulmak için daha seçici,daha akıllı olmak zorunda kalmış. Erkekler dölleme yarışında bir birlerine girince de iş daha da kıymete binmiş,iş tersine dönmüş bu durumda. İş bu raddeye geldikten sonra işin mantığı da mantıksızlıktan çıkıp ikna edici bir çizgiye oturmuştur. Nasıl mı ?

 

Kadın seçici, erkeği de kadınını himayeci olunca olay bir ortaklığa dönüşüp başka boyut almakta ve çocuk olgusu aile kavramını ortaya çıkararak,gücü simgelemektedir. Artık olay basit bir çiftleşme sorunundan çıkmış değişik boyutlar almıştır. çiftleşme hayvani boyutlarda kalmış,aile ile insan sosyolojik bir niteliğe bürünmüştür. Kadını korumak,çocukları korumaya, yaşlıları,hastaları korumaya işi götürmüş,dolayısı ile de insanın kendi kendini koruması olgusu kuvvetlenmiştir. Artık yaşlılığında kendine bakacak bir oğul,torun arayışı gündeme oturarak devre tamamlanmıştır. İşte mantıksız gibi görünen salt çiftleşme olgusunun kaderi bu 1/5 oranı ile kırılmış mantıksızlıktan mantık fışkırmıştır.

 

Aile olgusu gücü simgeler olunca,çoğalmak ön plana çıkmış,doğurgan kadının önemi artmıştır. Erkeğin koruyucu ve üretici fonksiyonu ile kadının doğurgan rolü böylece dengelenmiştir. İşte mantık bu dengede oluşmuştur.

 

Diğer yandan yapabilen için, bir de işin lezzet tarafı vardır. İşi bilen çiftleşmeden büyük lezzet,haz alabilir. Bunu yapmak ustalık ister. Ustalık için de tecrübe ve zaman gerekir. Bu lezzet için gayret de makul bir neden olur,işin saçmalığını gölgelemek gayreti,uğraşı adına.

 

İşte dostlar bu muhteşem saçmalığın açıklanabilir iki önemli mantığı bu noktalarda odaklanıp hayatın temel dürtüsü olarak tüm yaşamımıza şekil verir.

 

Her iki noktada da hazlarınızın ve dengelerinizin tatminkar olması dileğim ile

 

ERDOĞAN ILDIZ.

 

 

KİMYA VE DÜRTÜ

 

 

Bir saçmalığın mantığı adlı yazımızda belirttiğimiz gibi kadın erkek arasındaki saçmalığı bir dengeye oturtan, bu saçmalığı mantıklı kılan temel dürtünün cinsi arzuları kamçılayan vücut kimyasındaki orantı eşitsizliğidir. Erkeklerin kadınlara oranla 5 misli daha şiddetli tohum boşaltma isteğinin altında ne yatmaktadır. Bu yazımızda buna değineceğiz. Çiftleşme arzusundaki bu dengesizlik kadını daha seçici olamaya iterken ailenin kuruluşunun temellerini de birlikte getiriyor ve bu oluşumlarla ailenin toplumsal gücü meydana geliyor diye yazının içeriliğini özetleyerek, konuyu bir daha hafızalara getirelim. Bir saçmalığın mantığı isimli yazımızda bu konular etraflıca incelendiğinden bu yazımızda sadece bu hatırlatma ile yetinip kimya ve dürtü konusunun bir saçmalığın mantığı ile alakasına değineceğiz.

 

Anlaşılan yaradan dişi ve erkeği horozu çekilmiş bir silah gibi dünyaya gönderiyor. Dişinin ana rahminde şekillenmesini müteakip 12 -13 yaşından 40 - 45 yaşına gelene dek ortalama 30 yaşı kapsayan 12 x 30 =360 yumurtanın binlercesi dişinin şarjörüne sürülmüştür bile. Olgunlaşma yaşına geldiğinde her ay bir yumurta rahime düşecek,döllenmezse feryat figan atılacak,olay sil baştan yaklaşık otuz yıl sancılı,zahmetli devam edecek,dişinin kaderi bu. Bundan kaçış yok. Doğasının gereği bu sıkıntılı işlemlerden geçmek zorunda. Vücut kimyası da buna göre ayarlanmış,dalgalı iniş çıkışlar,ruh ve fizik halleri ile hayat devam edecek çaresiz. Vücut kimyası tüm olayı esir almış,hayatın bir çok zenginliği bu ay halleri ile çeşitlenmekte ve kadın bu hallerin esiri olmaktadır çaresiz.

 

Kadındaki ruh halinin dalgalanmasında temel belirleyici olan ay halinin açılımlarına bakıldığında durumu kavramak daha da kolay olmaktadır. Örneğin her ay hamile kalıp kalmadığı olgusunun getirdiği dalgalanma hem erkek hem kadın için hayatı renkli,heyecanlı ve dalgalı kılmaktadır. Bir yerde hamile kalmak olgusu tam kontrolünde olamadığından ve bu olgunun tüm hayatını etkilemesi söz konusu olduğunu bildiği için,çocuk yapma istemini de pek çok şartının etkilemesi ile oluştuğundan,kadın her ay büyük bir stres yaşamak zorundadır.

 

Genelde erkek için bu ay halleri kadınınki gibi düzenli ve sistematik gözükmediğinden erkeğin halini kestirmek ise daha zordur. O da doğası gereği şarjörünü devamlı doldurmakta ve horozu kalkmış bir silah gibi gezmektedir. Vücut kimyası çeşitli dürtülerle imal edilen tohumu boşaltmaya zorlamakta,bu kıymetli hayat veren tohumlar,bolluktan dolayı değerlerini bulamadıklarından ve talep de beşte bir oranında yani 5 defa daha az olduğundan değersiz duruma düşmektedirler. Boşalacak tekrar dolacak taze tohum imal edecek, boşalamazsa hırçınlaşıp isyan edecek bu da ona dalgalı ruh hali getirerek yaşamı daha da renkli kılacaktır.

 

İşte vücut kimyasının ve fiziki şartların insan ruhu üzerinde böyle belirleyici ve zorlayıcı etkileri incelendiğinde insanların davranışları daha bir açıklık ve anlam kazanacaktır. İnsan kimyası üzerine araştırmalar geliştikçe saçmalık gibi görünen bir çok davranışın temelindeki zorlamalar anlaşılacak bu da insanlığın  mutluluğuna hizmet edecektir.

 

Dengeli vücut kimyası dileğimle

 

ERDOĞAN ILDIZ